96. Alak Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 19 âyettir. İnsanın alak’tan yaratıldığını ifade etmekte ve aynı kelimeyle adlandırılmaktadır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1-2. Yaratan Rabbinin adıyla (Rabbin adına sana okunan şekliyle) oku (ve bildir insanlara).[1] O insanı bir alak’tan (rahim duvarına asılmış zigottan/aşılanmış yumurtadan) yarattı. [bk. 22/5; 23/13-14]

3-4-5. Oku, insana bilmediğini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir.

6-7. Ama doğrusu insan, kendisini müstağnî (Allah’a karşı ihtiyaçsız) görmesiyle azar (tâğûtlaşır, rablaşır/kendini tanrılaştırır).

8. Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir.

9-10. Gördün mü, namaz kılarken bir kulu men edeni(n hali nice oldu)?

(Kureyş kabilesi içinde önemli bir mevkiye sahip olan ve kendisini yeterli görüp Allah’a ihtiyaç duymayan Ebû Cehil, Hz. Peygamber namaz kılarken boynuna basıp ona engel olmak istemişti. Fakat daha yanına varınca gözüne ateş hendeği ve bazı kanatlılar gözükünce titreyerek geri dönüp kaçtı.)

11. Söyle bana! Ya o (namaz kılan kul) doğru yol üzerinde ise!

12. Yahut takvâyı (Allah’ı tanıyıp O’nu emirlerine uygun yaşamayı) emrediyorsa!

13. Söyle bana! Ya o (biri de hakkı) yalan sayıyor ve (imandan) yüz çeviriyorsa (hali nice olur)?

14. (O,) Allah’ın (her şeyi) gördüğünü bilmiyor mu?

15-16. Sakınsın o. Yok eğer (inkârından ve bu tutumundan) vazgeçmezse, andolsun ki (onu) perçem(in)den, o yalancı, günahkâr perçem(in)den yakalayıp (cehenneme) sürükleriz.

17-18. Artık o (kendisine yardım ede cek) grubunu çağırsın. (Biz de) zebânîleri çağıracağız.

19. Sakın, (seni ibadet ve taatten menedene korkup) boyun eğme; (Allah’a) secde et ve (böylece başkalarına kulluktan kurtulup O’na) yaklaş. [2]


[1] Hz. Peygamber okuma yazma bilmemekle beraber, Arap müşriklerinde okuma yazma vardı. Hatta şiirlerindeki edebî sanat üst seviyede idi. Fakat öğrenimlerinin temelinde “Bismi’l-Lât ve’l-Uzzâ” gibi putlarını anma, onları yüceltme ve onlar adıyla okuma vardı. Bu âyet-i kerîme ile artık putlar ve onları yüceltme adına değil, Allah’ın yüceliğini hâkim kılma ve O’nun adıyla okuma inkılâbı yapılmış oldu. Burada mef’ûl (nesne/okunacak şey) kaldırılmış olduğundan rızasına uygun bütün okumaları da içine almaktadır. İnsanın aklını, düşüncesini aydınlatan fen bilimleridir. Gönlünü, duygularını aydınlatan ise din ilimleridir. Sadece fen bilimleri ile beslenen insan genelde hile, şüphe ve çıkarcılığa yönelir. Ancak din bilimleriyle birlikte insan yücelir, mutluluğa erer.

[2] [Secde âyeti konusunda bk. 7/206]