8. Enfâl Sûresi

Medine döneminde nâzil olmuştur. 75 âyettir. 30-36 ve 64. âyetler Mekkî’dir. Enfâl, nefl’in çoğuludur, “harp ganimetleri” demektir.[1]

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. (Ey Resûlüm!) Sana harp ganimetleri hakkında sorarlar. De ki: “Ganimetler, Allah ve Resûl(ü’n)e aittir.[2] O halde, eğer (gerçekten) inanıyorsanız Allah’ın emrine aykırı davranmaktan sakının, aranızı düzeltin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.”

2. (Gerçek anlamda) inananlar, ancak o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri titrer, O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, (bu) onların iman (nur)larını artırır (kuvvetlendirir).[3] Ve (her işlerinde) ancak Rablerine güvenirler. [bk. 9/124]

3. Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcarlar. [bk. 2/3]

4. İşte bunlar gerçek mü’minlerdir. Rableri katında onlara hem dereceler, hem bağışlanma, hem de tükenmez/bol rızık vardır.

5. (Ganimetlerin taksiminden bazılarının hoşlanmayışı,) Rabbinin seni hak uğrunda (Bedir’de savaşmak için) evinden çıkardığı (zamanki) hâle benzer. (O zaman da) mü’minlerden bir kısmı (savaşa çıkmaktan) hoşlanmıyorlardı.

6. Hak (yolunda savaş gerçeği) apaçık ortaya çıktıktan sonra sanki onlar göz göre göre ölüme sevkediliyorlarmış gibi seninle (bu hususta) tartışıyorlardı.

7. Allah size iki tâifeden (Kureyş’in ya Şam’dan gelen ticaret kervanı veya silahlı birliklerinden) birinin muhakkak sizin olduğunu vaadettiği zaman, (siz) silahlı olmayanın kendinizin olmasını istiyordunuz. Allah da sözleriyle (bunun aksine), hakkı açığa vurmak ve kâfirlerin arkasını kesmek (için silahlı büyük kısımla savaşmanızı) istiyordu.[4]

8. (Bu,) o (müşrik olan) günahkârlar hoşlanmasa da hak (olan İslâm’)ı gerçekleştirmek ve batıl (olan küfrü ve şirk)i ortadan kaldırmak içindi.

(Resûlullah (sas.) ve ashâbından 312 kişi Bedir’e üç günlük mesafeden geldikleri zaman, müslümanları ortadan kaldırmayı planlayan müşrikler de, 950 kişilik teçhizatlı bir ordu ile Mekke’den çıkıp,on günlük mesafeden oraya gelmişlerdi. Bu savaş İslâm tarihinde iman ve küfrün ilk savaşıdır.)[5]

9. Hani siz (Bedir’de) Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: “Hiç şüpheniz olmasın ki ben size, birbiri ardınca gelen bin(lerce) melekle yardımcıyım.” diye duanızı kabul buyurmuştu.

(Resûlullah (sas.), gözyaşlarının dualarına karıştığı bir esnada: “Yâ Rabbi! Bir avuç müslüman ve bir avuç tevhid ordusu düşmana yenilir mahvolursa, yeryüzünde sana ibadet edecek ve senin emirlerini tebliğ edecek kimse kalmaz.” diyordu. Duasını bitirdikten sonra gölgelikten yüzü gülerek ve 54/45. âyetini okuyarak çıktı.)[6]

10. Allah bunu ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla güvene kavuşsun diye yapmıştı. Yardım/zafer ancak Allah katındandır. Şüphesiz ki Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

11. O zaman, (Allah) katından (verilen) bir güven olmak üzere sizi hafif bir uyku bürüyordu. Sizi tertemiz yapmak, (bulunduğunuz yerde suyun olmayışından dolayı) şeytanın pisliğini (vesvesesini) gidermek, kalplerinizi (ümitle Allah’a) bağlamak, ayakları(nızın altındaki kumları) pekiştirmek (ve sebatınızı sağlamak) için üzerinize gökten su indiriyordu.

12. O vakit meleklere Rabbin şöyle bildiriyordu: “Şüphesiz ben, sizinle beraberim, siz, iman edenlere dayanma gücü verin. Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her parmağına.”

13. Bu da, onların Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelmeleri sebebi iledir. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, muhakkak Allah’ın (onlara) cezası çok şiddetlidir.

14. İşte (şimdi) onu tadın! Kâfirler için bir de (cehennem) ateşin(in) azabı vardır.

15. Ey iman edenler! (Savaşta) kâfirlerle, (onlar) toplu halde iken karşılaştığınız zaman, onlara arka(larınızı) dön(üp kaç)mayın!

16. (Düşmanı yanıltma ve onunla) tekrar muharebe için bir tarafa çekilen veya (hazırlık için) diğer bir bölüğe katılan hariç; kim o günde onlara arkasını döner (kaçar)sa, muhakkak o, Allah’tan bir gazaba uğrar, üstelik onun varacağı yer cehennemdir. O, varılacak ne kötü bir yerdir!

17. Onları siz (Bedir’de kendi kuvvetinizle) öldürmediniz; fakat onları Allah öldürdü. (Resûlüm! Bir avuç kumu) attığın zaman da sen atmadın; fakat Allah at(tırıp onları perişan ve mağlup et)ti. (Bu da) mü’minleri, katından (yaptığı) güzel bir imtihanla sınamak içindir. Şüphesiz ki, Allah (her şeyi) işitendir, bilendir.

(Resûlullah (sas.) dokuzuncu âyette geçtiği üzere duâasından sonra Hz. Cebrail’in söylemesiyle bir avuç kumlu toprak aldı: “Şâheti’l vücûh” (yüzleriniz kara olsun) diyerek müşriklere doğru fırlattı. Müşriklerden hiç kimse kalmadı ki o toprak ve kum, onların gözlerine, burun deliklerine ve ağızlarına gitmiş olmasın. Hepsi perişan oldu ve arkalarını dönüp kaçtılar.)[7]

18. İşte bu (her zaman) böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin hilesini zayıflat(ıp iptal et)miştir.

19. (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih/zafer istiyorsanız, işte size zafer (böyle aleyhinize) gelmiştir. Eğer (küfür ve düşmanlıktan) vazgeçerseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. Eğer tekrar savaşa dönerseniz, biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, sizden asla hiçbir şeyi savamaz. Muhakkak ki Allah, inananlarla beraberdir. [Son üç âyet ile krş. 7/179]

20. Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. (Kur’an’ı) işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin.

21. Ve (samimi) dinlemedikleri halde: “Dinledik.” diyenler gibi olmayın.

22. Çünkü Allah katında yerde gezinen canlıların en kötüsü, aklını kullanıp (gerçeği) düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

(Bu âyette verilen misal, Allah’ın âyetlerini duymak ve düşünmek istemeyenler içindir. Düşünmek, insana mahsus temel bir özelliktir. İnsanlık düşünmez hâle gelince biter; varlığının değeri yok sayılır. Duyup düşünen insan, gerçeği bulmaya, kendini ve gayesini bilmeye, söylemeye, gereğini de yapmaya çalışır. Peygamberimiz (sas.) de, “Kendini bilen Rabbini bilir.” buyurmuşlardır. Rabbini ve O’na kulluğunu bilemeyen ise henüz kalıp insanlığındadır. Kendi mahiyetini tanıyıp bilemeyen ve yüce Yaradıcı’sı ile münasebet kuramayan bahtı karalar, sırtlarında bir hazine taşıdıkları halde değerini bilemeyen, anlayamayan yük taşıyanlar gibi dünyadan göçüp giderler.) [krş. 7/179]

23. Allah, onlarda bir hayır olduğunu görseydi elbette onlara duyururdu. Ama onlara (hakkı) duyursaydı bile, onlar elbette yine yüz çevirerek dönerlerdi.

24. Ey iman edenler! (Peygamber,) sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne uyun.[8] Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer (sözünüzle niyetinizin aynı olup olmadığını bilir) ve siz, elbette yalnız O’nun huzurunda toplanacaksınız. [krş. 2/186]

25. (Ey inananlar!) Bir de öyle bir fitneden (günahlardan) sakının (ve sakındırın) ki o(nun cezası) sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz (bütün toplumu perişan eder). Biliniz ki Allah elbette cezası çok şiddetli olandır.

(Görüldüğü gibi âyet-i kerîmede bir toplumda zulüm, şirk ve günahların işlenmesi ve bunlara karşı iyiliği emir ve kötülüğü nehiy görevinin yapılmamasından dolayı o beldede cezanın umûma geleceği bildirilmektedir.)

26. O zamanı da hatırlayın ki yeryüzünde (Mekke’de) zayıf ve (hakîr) görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi kapıp (esir) götürmesinden korkuyordunuz. (Allah) sizi (Medine’de) barındırdı, yardımıyla sizi destekledi, şükredesiniz diye temiz/helal şeylerden size rızık verdi.

27. Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin, (emirlerinin aksini yapmayın; yoksa) siz, bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.[9]

28. Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız (size hem emanet, hem de, sizi günaha sürüklemek bakımından) bir fitne (bir imtihan)dır. Ama (bunlarda İslâmî ölçü ve görevlere uyulursa) büyük mükâfatın Allah katında olduğunu da bilin. [bk. 63/9]

29. Ey iman edenler! Eğer Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size, iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış/bir nur verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.

30. Hani, vaktiyle o inkâr eden (müşrik)ler, seni tutup bağlamak veya öldürmek ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyor(lar)dı. Onlar tuzak kurarlarken, Allah da tuzaklarının karşılığını veriyor (onu başlarına geçiriyor)du. Allah, tuzak kuran(lara karşılık veren)lerin en iyisidir. [krş. 3/54; 10/21]

31. Âyetlerimiz o (müşrik) kimselere okunduğu zaman: “İşittik, eğer istesek elbette bunun aynısını biz de söylerdik! Bu eskilerin masallarından başkası değildir.” dediler. [krş. 6/25]

32. Yine bir zaman da: “Ey Allah’ım! Eğer bu (Kitab), gerçek olarak senin katından ise gökten üzerimize taş yağdır veya bize acı bir azap ver.” demişlerdi.

33. (Resûlüm!) Sen, onların aralarında iken (onlar her zaman sana ve buyruklarına itaat ettikçe) Allah, onlara azap edecek değildir. Onlar istiğfâr ederlerken de Allah onlara azap edecek değildir. [bk. 8/24; 49/7]

34. (Resûlüm! Sen aralarından ayrılıp çıktıktan sonra) onlar, hem (mü’minleri) Mescid-i Haram’dan uzaklaştırıp dururken hem de onun velîleri (hizmetine lâyık kimseler) değillerken Allah niçin onlara azap etmesin? Onun velîleri (onun hizmet ve yönetimine lâyık olanlar), ancak muttakîler (Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar)dır. Fakat onların pek çoğu (bunu) bilmezler.

35. Onların Beyt(ullah) yanında (put heykellerinin etrafında) tapınmaları/duaları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. “O halde (ey kâfirler!) İnkâr ettikleriniz yüzünden tadın azabı!” (denilir.)[10]

36. Muhakkak ki küfre sapanlar, (İslâm’ı kaldırmak ve insanları) Allah yolundan alıkoymak (ve sindirmek) için mallarını harcarlar ve daha da harcayacaklar. Sonra o (mallar), kendilerine bir yürek acısı olacaktır. Sonra onlar yenilecek (gayelerine erişemeyecek)ler ve küfür(lerinde ısrar) edenler, cehenneme sevk edileceklerdir.[11] [bk. 2/217; 4/76]

(Bu âyet-i kerîmede mü’minlere ikaz ve tembih vardır. Şöyle ki: Bedir ve Uhud gazvelerinde olduğu gibi, her devirde kâfirler, müşrikler, münâfıklar ve bütün bunların yandaşları; müslümanların gelişme göstermesinden hep huzursuz olacaklar, İslâm’ı silmek ve müslümanları sindirmek, aynı zamanda ilkel veya modern putperestliği yaymak için bir araya gelip güç ve paralarını sarf edeceklerdir. Çünkü kâfir gruplar, müslümanların câhiliye/müşrik/putperest yaşantıya dönmesini ister ve bunu planlarlar. Vaktiyle Peygamberimiz’e yaptıkları teklifler gibi, ileri gelenlere, kadın, para ve liderlik (mevki, koltuk) teklif ederler. Bunlarla onları elde edemezlerse, onlar eliyle halka dinde taviz verdirmeleri, diliyle müslümanım deseler bile yaşantılarıyla gayrimüslimlere benzemeleri, aslından uzak, ılımlı müslüman olmaları için plan yapar, tuzak kurarlar. Bu küçük ve büyük taviz koparma işi de olmazsa ardından baskı ve işkence yoluna giderler. Ama imanı dilinden kalbine, ruhuna işlemiş bilinçli müslümanlara tesir edemezler.) [bk. 5/50]

37. (Bütün bunlar) Allah’ın murdarı temizden, (kâfir grubunu mü’minden) ayırması, murdarın hepsini birbiri üzerine yığması ve cehenneme koyması içindir. İşte (dünya ve âhirette) hüsranda olan/kendilerine yazık edenler onlardır.

38. (Resûlüm!) O inkâra/küfre sapanlara söyle: “(İnkâr ve düşmanlığa) son verirlerse, kendilerinin geçmiş (günah)ları bağışlanır. (Düşmanlığa) dönerlerse, öncekilerin (başlarına gelen Allah’ın felaket) kanunu, elbette (bunların başından da) geçmiş olacaktır.”

39. (Ortalıkta) hiçbir fitne (şirk)[12] kalmayıncaya ve dinin (kısıtlamasız) tamamı Allah’ın (buyurduğu şekilde) oluncaya kadar savaşın. Eğer (onlar şirk ve inkârlarına) son verirlerse (bırakın). Muhakkak ki Allah, yaptıklarını hakkıyla görendir. [bk. 2/193; 3/85; 4/76]

40. Yok eğer (imandan) yüz çevirirler (düşmanlık yaparlar)sa, (korkmayın), artık bilin ki Allah sizin Mevlânız (sahibiniz)dir. O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!

41. Bilesiniz ki (savaşta) ganimet[13] olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah’ın (namına),[14] Resûl’ün, onun yakınların(ın), yetimlerin, yoksulların ve (fakir kalmış) yolcunun hakkıdır. Eğer Allah’a ve hakkın batıldan ayrıldığı o gün, iki topluluğun (sizinle müşriklerin savaş için, Bedir’de) karşılaştığı gün kulumuz (Muhammed’)e indirdiğimiz (âyetler)e inanmışsanız (böyle taksim edin). Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.

(Ganimetin kalan beşte dördü de savaşa katılanlarındır. Ganimetlerin, İslâm’ın öngörmediği yerlere dağıtılması söz konusu olamaz.)

42. O vakit (Bedir’de) siz vadinin (Medine’ye) en yakın yamacında, onlar, vadinin uzak yamacında (Mekke tarafında) idiler. (Mekkeliler’e ait) kervan kafilesi de sizden daha aşağıda idi. Eğer (savaş için onlarla bir yerde buluşmaya) sözleşmiş olsaydınız, mutlaka belirlenen yer hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah, yapıl(ması takdir edil)miş bir emri yerine getirmek için (sizi böyle belirli yer ve vakitte toplamış)tır ki; (burada) helak olan kimse, açık bir delil (ve mucizeyi gördük)ten sonra helak olsun, yaşayan da açık bir delil (ve mucize ile İslâm’ın üstünlüğünü gözüyle gördük)ten sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.

43. Hani Allah, uykunda onları sana (sayıca) az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi, korkup gevşerdiniz ve (bu iş hakkında elbette) ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Çünkü O, gönüllerde olanı hakkıyla bilendir.

44. O vakit düşmanla karşılaştığınız sırada Allah, olması mukadder olan işi (onların mağlubiyetini) gerçekleştirmek için, gözlerinizde onları size az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. (Bilin ki) bütün işler, ancak Allah’a döndürülecektir (son karar O’na aittir).

(Böylece Bedir’de iki taraf çözülmeyip birbirini gözlerine kestirmişti. Fakat savaş başlayınca artık imanlılar, imansızların gözünde iki misli fazla gözükmüştü ki netice galibiyetle sonuçlandı.)

45. Ey iman edenler! (Sizinle savaşacak) bir toplumla karşılaştığınız zaman sebat edin (yılmayın), Allah’ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşur/kurtuluşa erersiniz.

46. (Ey iman edenler!) Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkaklaşırsınız da rüzgarınız (hızınız, cesaretiniz) kesilir (kuvvet ve devletiniz elden gider). Bunun için sabırlı (ve müsamahalı) olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

(Tarih boyunca sömürgeci devletler, sömürgesi olmalarını veya ezilmelerini istedikleri İslâm toplumlarını, iç ihtilaflara düşürme veya karşıt gruplara ayırma yoluna gitmiştir.)

47. Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (insanları çeşitli usullerle) Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatan (kötü niyetlerini başlarına geçiren)dir.

48. O zaman (Bedir’de) şeytan onlara yaptıklarını süsle(yip güzel göster)miş ve (müşriklere): “Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yok, ben de kesinlikle sizin yanınızdayım.” demişti. (Fakat) iki topluluk birbirini görecek hale gelip karşılaşınca (şeytan), gerisin geriye dönüp: “Artık ben, kesinlikle sizden uzağım, üstelik ben sizin göremeyeceğiniz (melekler)i görüyorum ve ben Allah’tan korkuyorum, çünkü Allah cezası çok şiddetli olandır.” dedi.

49. Yine o zaman münâfıklar ve kalplerinde (inkâr ve şüpheden) bir hastalık bulunan (bazı yeni müslüman)lar, (sizin azlığınıza bakarak): “Bunları, dinleri aldattı (yenilirler).” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa, şüphesiz Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

50. (Resûlüm!) Melekler, küfre sapanların yüzlerine ve sırtlarına vurarak: “Tadın (cehennemde) yakıcı azabı!” (diyerek) canlarını alırken (onları) bir görseydin!

51. İşte bu (azap, dünyada işleyip) kendi kendinize hazırladığınız (günahlar) yüzündendir. Yoksa Allah asla kullara zulmedici değildir.

52. (Bu müşriklerin/kâfirlerin âdeti de) tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin âdeti gibidir. (Onlar,) Allah’ın âyetlerini hiçe sayıp (kendi otorite ve emirlerini hâkim kılıp) küfre sapmışlardı. Allah da günahları sebebiyle onları tutup alıvermişti. Çünkü Allah sonsuz kuvvet sahibidir, cezası çok şiddetlidir.

53. Bu (ceza)nın sebebi şudur: Bir topluluk, kendilerinde bulunan (güzel ahlâk)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti/güzel bir durumu değiştirmez. Allah, şüphesiz hakkıyla işitendir, bilendir.[15]

54. (Bunların âdeti de) tıpkı Firavun ailesinin/adamlarının ve onlardan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalan saydılar; biz de onları günahları sebebiyle imha ettik, Firavun (ve) yandaşlarını suda boğduk. Zaten hepsi de zalimdiler.

55-56-57. Allah katında, hareket eden canlı mahlûkâtın en kötüsü, şüphesiz küfre sapanlardır. Artık onlar iman etmezler. (Resûlüm!) Onlar, (Benî Kurayza yahudileri) kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da hiç çekinmeyerek, her defasında o antlaşmalarını bozmuş kimselerdir. (Onun için) savaşta onları yakalarsan, onlar(a vereceğin ağır ceza) ile, arkalarındaki kimselere de gözdağı vermiş ol. Ola ki onlar ibret alır(lar da ahitlerini bozmaz)lar. [krş. 9/5]

58. Eğer (antlaşma yaptığın bir topluluğun) hainlik yapmasından (şüphelenip) korkarsan, sen de doğrudan (ve açıkça) antlaşmayı bozup kendilerine atıver. Çünkü Allah hainleri sevmez.

59. Küfre sapanlar (azabımızdan kurtulup) geçtiklerini asla zannetmesinler. Çünkü onlar, (bizi) aciz bırakamazlar.[16]

60. (Ey iman edenler!) O (düşma)nlara karşı gücünüz yettiği kadar (her türlü) kuvvetten ve bağlı (besili) atlardan (harp araçlarından) hazırlayın ki onunla Allah’ın düşmanı, sizin düşmanınız ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği diğer (düşman) kimseleri korkutasınız. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey(in karşılığı) size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa uğratılmazsınız. [bk. 2/261]

61. Eğer onlar barışa meylederlerse, sen de meylet ve Allah’a güvenip dayan. Çünkü O, (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.

62. Eğer onlar sana hile yapmak suretiyle aldatmak isterlerse, (bil ki) şüphesiz Allah sana kâfîdir. Seni hem yardımıyla hem de mü’minlerle destekleyen O’dur.

63. Ve onların kalplerini birbirine ısındıran da (O’dur). Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi sarf etseydin, yine onların kalplerini birbirine ısındıramazdın. Fakat Allah, onların aralarını (İslâm sayesinde sevgiyle) kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.

(Câhiliye devrinde Evs ve Hazrec kabileleri arasında müthiş kin ve düşmanlık vardı. Bu, 120 yıl devam etti ve kanlı savaşlar oldu. Fakat yüce Allah, onları İslâm ile şereflendirince aralarındaki intikam duyguları kalktı, sevgiye dönüştü, kucaklaştılar ve tek vücut haline geldiler. İşte âyet-i kerîme, İslâm’dan başka hiçbir güç ve sistemin insanları birbirine sevdirip tek vücut haline getiremeyeceğini beyan etmektedir.)

64. Ey Peygamber! Sana da, sana uyan mü’minlere de Allah yeter.

65. Ey Peygamber! Mü’minleri (düşmanlara karşı) savaşa teşvik et (hazırla). Eğer sizden sebatlı yirmi kişi olursa, iki yüz (kâfir)i yener. Yine içinizden (sebatlı) yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar (hakkı) anlamayan bir topluluktur.

66. (Böyle olmakla beraber) Allah, sizde bir zayıflık olduğunu bildi de şimdi (bir kişinin on kişiyle savaşma yükünü) hafifletti. Bundan böyle içinizden sebatlı yüz kişi olursa, iki yüz (kâfir)i yener. Eğer sizden sebatlı bin kişi olursa, iki bin (kâfir)i Allah’ın izniyle yener. Allah sabredenlerle beraberdir.

67. Yeryüzünde ağırlığını hissettir(ip düşmanı tam mağlup ed)inceye kadar, hiçbir peygambere, esir almak yaraşmaz.[17] Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, âhireti (kazanmanızı) istiyor. Allah mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.

68. Eğer, (yanılarak verilen hükümlerden dolayı azap etmeyeceğine dair önceden Levh-i Mahfûz’da) Allah’tan bir yazı geçmemiş (hüküm verilmemiş) olsaydı, (Bedir’deki esirleri bırakmak için fidye) aldığınızdan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

(67. âyet-i kerîmede, “Peygambere esir alması yaraşmaz.” ifadesinde ne yapılması gerektiği de açıklanmadığı için Resûlullah (sas.), Bedir gazvesi esirleri hakkında ashâbı ile istişare etmiştir. Hz. Ömer, “Allah ve Resûlü’nün düşmanı olan bu adamları öldürelim.” demiş, bir başkası, “Salıverelim, belki tevbe ederler.” demiş, Hz. Ebû Bekir de:“Bunları fidye karşılığında bırakalım.” teklifinde bulunmuştu. Hz. Peygamber de son teklifi kabul buyurmuşlardı. Bu da 68. âyetle onaylanmıştır.)

69. Artık ganimet olarak aldığınız şeylerden (fidye dahil)[18] temiz ve helal olarak yiyin ve Allah’ın emirlerine uygun yaşayın/günahlardan sakının. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

70. Ey Peygamber! Esirlerden ellerinizde bulunan kimselere de ki: “Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır (iman ve ihlas) olduğunu bilirse O, size, sizden alınan (fidye)den daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”

(Resûlullah’ın amcası Hz. Abbas, zaten gönülsüz gittiği Bedir’de esir düşmüştü. Bunun dışındaki esirlerin fidyelerini müşrikler, Allah Resûlü’ne göndermişlerdi. Hz. Abbas’a da kendisinin ve yeğenlerinin fidyelerini vermesi teklif edildi. O da, “Ey Allah’ın elçisi! Benim param yoktur, amcanın Mekke’de fakirler gibi el açıp dilenmesini uygun görüyor musun?” dedi. Resûlullah (sas.) de: “Mekke’den çıkarken, sen ve eşin Ümmü’l-Fadl’ın gömdüğü para nerede? Hani ona, ‘Şâyet ben ölürsem, bunlar senin ve oğullarımındır.’ demiştin.” diye sordu. Hz. Abbas, “Gece karanlığında ikimizden başka kimse yoktu, bunları sana kim söyledi?” dedi. Resûlullah (sas.), “Rabbim.” dedi. Bunun üzerine: “Ey Allah’ın Resûlü! Ben sana şimdiye kadar içimden inanıyor fakat şüphe ediyordum, şimdi şüphem de kalmadı.” diyerek fidyeleri verdi ve şehadet getirerek açıkça İslâm’a girdi. Bundan sonra yüce Allah’ın âyetteki vaadlerini birer birer gördüğünü açıkladı.)[19]

71. Eğer (o esirler) sana hainlik yapmak isterlerse (şaşma). Onlar daha önce (akıllarınca) Allah’a da hainlik yap(mak iste)mişlerdi. O Allah da kendilerine karşı (Bedir’de sana) imkân ve kudret vermişti (de onları senin eline düşürmüştü). Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

72. İman edip de hicret edenler, Allah yolunda (İslâm’ı savunma ve onu hayata hâkim kılma uğrunda) mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar, (şimdilik mirasta)[20] birbirinin velîleridir. İman edip de hicret etmeyen (müşriklerle yaşayan)lara (gelince), hicret edinceye kadar sizin için, onlara velî olmak (ve miras bırakmak) diye bir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme karşı olmamak şartıyla (onlara) yardım etmek size borçtur. Allah işlediklerinizi hakkıyla görendir.

73. İnkâr edenler de birbirlerinin velîleri (dost ve yardımcıları)dır. Eğer siz de (dostluk ve yardım hususunda bunu) yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve büyük bir kargaşa olur.

74. İman edip de Allah yolunda cihad edenler, hicret edenler ve (hicret eden mü’minleri) barındıranlar ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. [bk. 9/100; 59/8-9]

75. Sonradan iman edip hicret edenler ve sizinle beraber cihad edenler(e gelince): Onlar da sizdendir. (Fakat) Allah’ın Kitabı’na göre, hısımlar (mirasta) artık birbirlerine daha yakındır. Hiç şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. [bk. 9/100; 59/10]

(Peygamberimiz (sas.), “Kâtile öldürdüğünün mirası yoktur.” buyurmuştur.) [bk. 4/33]


[1] Beydâvî. Müşriklerden savaşsız alınan ganimetlere de “enfâl” denildiği söylenmişse de bu görüş zayıftır. Ganimetlerin taksimi 41. âyette beyan edilmektedir.

[2] Ganimetlerin Allah’a ait olması, İslâm devletine ait olması demektir. Bu sebeple, Allah’ın razı olduğu ve Resûlü’nün uygun gördüğü yerlere harcanması zorunludur; haram yerlere harcanamaz.

[3] İmanın artması muhteva ve tafsil bakımından olurken, imanın kuvvetlenmesi takvâda ve ibadetleri ihlasla yerine getirmekte tezahür eder. Çünkü sâlih amelle/Allah’a itaatle iman artar, günahlarla zayıflar.

[4] Allah Resûlü’nün gönlü de, müşriklere silah temini için Şam’dan dönen kervanı ele geçirmekten yana değil, Mekkeli müşriklerle harp etmekten yana idi.

[5] M. 15/17 Mart 624; H. 2, 17/19 Ramazan. (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, II, 115.)

[6] İbni Kesîr (Sâbûnî), II, 88-89.

[7] İbni Kesîr (Sâbûnî), II, 93.

[8] İnsanın hayatı, nasıl ruh ile devam ederse, ruhun hayatiyeti/gıdası ve canlılığı da hak olan din (İslâm) iledir. Yine toplumun asırlarca güçlü ve sağlam olarak ayakta durması, kimliğini ve değerlerini koruması da din iledir. Bu da Allah ve Resûlü’nün çağrısına kulak verip bildirdiklerini yerine getirmekle olur.

[9] Yahut “… Allah’a, Peygamber’e ve aranızdaki emanetlere bile bile hainlik etmeyin.” diye de mâna verilir. Resûlullah (sas.), Hendek gazvesinde ahitlerini bozup ihanet eden Benû Kureyza yahudilerini kuşatmış, onlarla bazı şartları görüşmek için de Ebû Lübâbe’yi göndermişti. Ebû Lübâbe (ra.), kuşatılmalarının neticesinin ne olacağına dair sordukları bir soruya, bir irade zayıflığıyla eli ile boğazını göstermiş, dolayısıyla bir sır vermişti. Daha o anda yüce Allah, bu âyetle Resûlü’nü haberdar etmişti. Bu yapılanın bir ihanet olduğu ortaya çıkınca, Ebû Lübâbe (ra.) pişmanlığından kendisini mescidin direğine bağladı; ölünceye veya Allah tarafından bir af gelinceye kadar bir şey yiyip içmemeye yemin etti. Çünkü ihanet büyük bir suçtu. Ancak dokuz gün sonra nihayet affedildiğine dair bir âyet gelmiş, kendisi de bayılıp düşmüştü (İbni Kesîr (Sâbûnî), II, 97-98).

[10] Müşrikler Allah’ın varlığına inanıyorlardı, fakat putlara olan saygıları öncelikli geliyordu.

[11] Beydâvî.

[12] Zebîdî, hadis no: 1705.

[13] Düşmandan harp yoluyla alınan mal. Savaşsız alınan ganimetlere ‘feyy’ denilir. [bk. 59/6-7]

[14] Ulemânın çoğunluğuna göre, burada Allah’ın zikredilmesi, tâzim içindir.

[15] Âyet-i kerîmede görüldüğü gibi, toplumsal değişmenin, çöküş ve azabın sebebi, fertlerin kendi iradeleriyle inanç, ahlâk ve yaşayışlarını bozmuş olmalarıdır. İyi, saadetli toplum olmamız için de halimizi ve yaşantımızı Allah’ın emirlerine uyarlamamız lazımdır. [bk. 13/11 ve dipnotu]

[16] Veya “O küfre sapanlar, asla öne geçtiklerini zannetmesinler; çünkü onlar (bizi) aciz bırakamazlar.”

[17] Harpte savaşanlar kalmayınca, ancak savaşmayıp kalanlar yakalanıp esir edilirler. [bk. 47/4]

[18] Beydâvî.

[19] İbni Kesîr (Sâbûnî). II, 119-120; Mehmed Vehbi, V, 1934-1940.

[20] Muhacirlerle Ensar, İslâm kardeşliği ile birbirine mirasçı olurlardı. Bu durum 33/6 ve diğer miras âyetleriyle yeniden hükme bağlanmıştır.