70. Me'âric Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 44 âyettir. Adını üçüncü âyette geçen “me’âric” kelimesinden almıştır. Me’âric, “ma’rec”’in çoğulu olup “yükselme dereceleri” demektir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Bir kişi, (başlarına) inecek azabı sordu. [bk. 22/47; 38/16]

2. (O) kâfirlere mahsustur ki onu (onlardan) hiçbir savacak yoktur.

3. (O azap, bütün) derecelerin sahibi Allah tarafındandır.

4. Melekler ve Rûh (Cebrail), miktarı (sizce) elli bin yıl olan bir gün içinde O’na ulaşır. [bk. 22/47; 32/5]

5. (Resûlüm!) O halde sen güzel bir sabırla katlan.

6. Doğrusu onlar, onu uzak görürler.

7. Biz ise, onu yakın görüyoruz.

8. O gün gök, (cisimleri ile) erimiş maden gibi olacak. [bk. 55/37; 84/1]

9. Dağlar da (atılmış) rengârenk yün gibi olacak. [krş. 101/5]

10. Hiçbir yakın[1] (akraba ve dost), bir yakınını (birbirinin halini) sormayacak.

11-12-13-14. (Onlar sadece) birbirlerine gösterilecekler. (Fakat birbirleriyle meşgul olamayacaklar.) Suçlu, o günün azabından (kurtulmak için) ister ki oğullarını, karısını ve kardeşini, kendisini barındıran sülalesini ve yeryüzünde bulunan her şeyi fidye versin de nihayet kendisini (azaptan) kurtarsın. [bk. 23/101; 31/33; 34/54; 80/34-37]

15. Hayır! (Kurtaramazlar.) Çünkü o alevli bir ateştir.

16. Başın (ve diğer uzuvların) derisini kavurup soyandır.

17-18. O ateş, (iman ve itaate) arka dönüp de yüz çevireni, (malı ve parayı kasada) toplayıp da (Allah için zekât vermeyip) saklayanı (kendisine) çağırır.

19. Hakikaten insan(lardan bir kısmı), gayet hırslı ve sabırsız olarak yaratılmış (tatminsiz bir hayata sahip)tir. [krş. 17/11]

20. Kendisine şer dokunduğu zaman, sızlanıp feryat eder.

21. Ona hayır dokununca da çok cimri kesilir.

22-23. Ancak, namaz kılanlar öyle değildir. Onlar (güzel huy sahibi olarak) namaza devamlıdırlar. (Hiçbir meşguliyet kendilerini namazdan alıkoyamaz.)

24-25. Onlar (bilirler) ki gerek dilenen, gerekse (utancından istemeyip) mahrum kalan (fakire vermek) için, mallarında belli bir hak vardır. [krş. 16/71]

26. Onlar (o namaz kılanlar), hesap gününü tasdik ederler.

27. Onlar, Rablerinin azabından korkarlar.

28. Çünkü Rablerinin azabına (karşı) güven içinde olmuş değillerdir.

29-30. Onlar edep yerlerini, eşleri ve ellerinin (altında) mâlik oldukları (cariyeleri) dışında herkesten koruyanlardır. Şüphesiz ki onlar (bundan dolayı) kınanmazlar.

31. Ama bundan ötesini arayanlar ise, işte onlar haddi aşanların ta kendileridir.

32. Onlar, emanetlerini ve ahitlerini gözetenlerdir.

33. Onlar, şâhitliklerini dosdoğru yapanlardır.

34. Onlar namazlarını (şartlarına ve gayesine uymakla) muhafaza edenlerdir.

35. İşte bunlar cennetlerde ikram olunurlar. [Son yedi âyet için bk. 23/1-11]

36-37. İnkâr edenlere ne oluyor ki sağdan soldan, ayrı ayrı gruplar halinde, sana doğru boyunlarını uzatıp koşmaktadırlar?

38. Onlardan her biri, (nimetleri bol) Na’îm cennetine sokulacağını mı umuyor?

39. Hayır! (Öyle şey yok.) Biz onları bildikleri (atılan meni)den yarattık.

(Buna rağmen insanlar, ancak imanları ve Allah’a yakınlıkları sayesinde değer kazanacaklarını düşünmediler.) [bk. 77/20]

40-41. Yine hayır! (Durum, onların zannettikleri gibi değildir.) Doğuların ve batıların Rabbi (olan Ben) yemin ederim ki[2] şüphesiz o (inkâr ede)nleri, kendilerinden daha hayırlısıyla değiştirmeye elbette kâdiriz. Biz önüne geçile(bile)ceklerden de değiliz.

42. O halde onları, (şimdilik kendi hallerine) bırak. Tehdit edildikleri (azap) günlerine kavuşuncaya kadar (batıl yaşayışları içine) dalsınlar, oynayadursunlar.

43. O gün onlar, sanki dikilen (put)lara koştukları gibi kabirlerden süratle çıkacaklar.

44. Gözleri (dehşetten) öne eğik, kendilerini bir horluk ve aşağılık kaplamış olarak (koşarlar). İşte bu, onların tehdit edildikleri gündür.


[1] el-Endelûsî, s. 81; Muhammed Fuad (Mu’cem), s. 41. [krş. 41/34]

[2] Yeminin başındaki “” ifadesi te’kid için gelmiştir.