30. Rum Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. Yalnız 17-18. âyetler Medine döneminde inmiştir. 60 âyettir. İranlılar ile Rumlar’ın yapacağı savaşta Rumlar’ın gâlibiyetinden bahseden olaydan hareketle sûreye bu ad verilmiştir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Elif, Lâm, Mîm.

2-3-4-5. Rumlar, (Arabistan’a) en yakın bir yerde (İranlılar’a) yenildi. Ama onlar (bu) yenilmelerinden sonra birkaç (3-9) yıl içinde onları yeneceklerdir. (Bundan) önce de sonra da emir yalnız Allah’ındır. İşte o gün mü’minler Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. (Allah) dilediğine yardım eder (zafere ulaştırır). O, mutlak galiptir, çok merhametlidir.

(Mecûsî İranlılar’ın, 613-616 yıllarında, Suriye, Mısır ve Anadolu’da Bizanslıları yenmesine Mekke müşrikleri sevinmişlerdi. Müslümanlar da Bizanslılar’ın yenilgisine, Ehl-i Kitab olmalarından dolayı üzülüyorlardı. Bu yüzden müşrikler, Kitablılar’ın yenildiğini dillerine dolayarak, müslümanlarla alay ediyorlar ve, “Biz de onlara galip geleceğiz.” diyorlardı. İşte ilk âyetler 3-9 yıl içinde İranlılar’ın yenileceğini bildirmektedir. Gerçekten 624 yılında Romalılar İran’a girdiler. Aynı gün müslümanlar da Bedir’de müşriklere galip geldiler.)[1]

6. (Bu) Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.

7. Onlar, dünya hayatının (yalnız görünen) dış yüzünü bilirler (ona değer verirler). Fakat onlar âhiretten yana gafildirler.

8. (Onlar) kendi kendilerine hiç düşünmediler mi ki Allah; gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri (başka değil), ancak hak (bir nizam, ölçü ve gaye) ile muayyen bir vade için yaratmıştır. Böyle iken insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.

9. Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? (Oysa) onlar, kendilerinden daha güçlü idiler. (Ekip dikmek, su ve maden çıkarmak için) toprağı sürmüş ve kazmışlar ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık deliller getirmişti. Allah, onlara asla zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

(Allah’a hizmet ve itaati esas almayan her türlü medenî ve teknik ilerleme ve üstünlüklerin erdeme değil, zulme dönüştüğüne tarih şahit olmaktadır.) [krş. 35/44; 40/82-83; 43/8; 51/39-40]

10. Sonra Allah’ın âyetlerini yalanlayarak ve onlarla alay ederek kötülükte bulunanların sonu çok korkunç oldu.

11. Allah, mahlûkâtı önce meydana getirir; (öldükten) sonra onu (mahşer günü aynen yaratıp) tekrar eder (diriltir). En sonunda da ancak O’na döndürülüp götürüleceksiniz.

12. Kıyamet kopacağı gün, suçlular(ın ümitleri tamamen kesilince) susarlar.

13. Onların (Allah’a) ortak koştukları (ve O’nunla eşdeğer hâle getirip bağlandıkları)ndan da kendilerine şefaatçiler olmayacaktır. Onlar (o zaman) ortaklarını da inkâr edeceklerdir. [krş. 2/165]

14. Kıyamet saati gelip çattığında, (işte) o gün, (Kur’an’a uygun olarak inananlar ve inanmayanlar) ayrılacaklar. [krş. 27/82]

15. İman edip de sâlih (sevaplı) amel işleyenlere gelince, onlar (cennet bahçelerinden) bir bahçede (ağırlanıp) neşelendirilirler.

16. Fakat küfre sapıp da âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, işte onlar da azabın içinde hazır edileceklerdir.

17. O halde akşama girdiğiniz zaman (akşam ve yatsıda), sabaha erdiğiniz zaman da (sabahta) Allah’ı tesbih edin (namaz kılın).

18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Yine siz, gündüzün sonunda (ikindide) ve öğle vaktine girdiğinizde de (namaz kılıp Allah’ı tesbih edin).[2]

19. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Yeri, ölümünden sonra O diriltiyor. İşte tıpkı bunun gibi, siz de (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. [bk. 7/57; 22/5-7]

20. Sizi (ilk önce) topraktan yaratması, O’nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden)dir. Sonra da siz, çoğalıp (yeryüzüne) yayılmış insanlarsınız.

21. Kaynaş(ıp huzura kavuş)manız için size kendi (cinsi)nizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

22. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması da O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda, bilgili (kimse)ler için ibretler vardır.

23. Gece ve gündüz gerek uyumanız, gerekse O’nun lütfundan (rızkınızı) aramanız,[3] O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için elbette ibretler vardır.

24. Size bir korku ve (yağmur) ümidi vermek için şimşeği göstermesi, gökten yağmur indirip onunla ölümünden sonra yeri diriltmesi de, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda akıl erdirecek bir toplum için elbette ibretler vardır.

25. Göğün ve yerin O’nun emriyle (bu şekilde) durması, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yattığınız yerden çağırdığı zaman hemen (kabirlerinizden) çıkacaksınız. [bk. 22/ 65; 30/25; 35/41]

26. Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.

27. (Mahlûkâtı) ilkin yaratan, (öldükten) sonra onu (mahşer günü aynen yaratmayı) tekrar edecek olan O’dur. Bu, O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat(lar) O’nundur. O, mutlak galiptir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir. [bk. 32/12 ve açıklaması]

28. (Allah, mülkünde ve hükümranlığında ortağı olmadığını anlamanız için) kendinizden şöyle bir temsil getirdi: Sizi rızıklandırdığımız (mallarda ve onların idaresin)de birbirinizi saydığınız gibi, ellerinizin (altındaki) sahip olduğunuz (kölelerden) de (kendilerini aynı şekilde) saydığınız ve bu nimetlerde eşit haklara sahip olarak ortak yaptıklarınız var mıdır? (Elbette yoktur.)[4] İşte biz, akıl erdirecek bir toplum için âyetleri böyle açıklıyoruz.

29. Fakat zulüm (ve inkâr) edenler, (Allah’ın hükümleri yerine) ilim dışı olarak kendi keyiflerine uydular. Allah’ın sapıklıkta bıraktığını kim doğru yola iletebilir? Onlara hiç yardım eden de olmaz. [bk. 28/50]

30. O halde sen yüzünü doğruca, ‘Allah’ı birleyen’ olarak dine, (yani) Allah’ın, insanları üzerinde yarattığı fıtrata (İslâm’a) çevir. Allah’ın (İslâm’a kabiliyetli) yaratışında hiç değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31. Hepiniz O’na yönelerek, emrine uygun yaşayın; namazı da dosdoğru/gereğine uygun olarak kılın (fıtratın dışına çıkarak ve hevânıza taparak)[5] müşriklerden olmayın.

32. O (şirke sapan) kimseler (ve yahudiler çıkarları uğruna) dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. (Bunlardan) her grup kendi yanındaki (benimsedikleri) ile böbürlenmektedir.

(Müşrikler Allah’a inanmakla beraber put heykellere, geçmiş hükümdarlara, kâhinlere, rahip ve bilginlere, sahte değerlere, yanlış gaye, arzu ve benzerlerine sarılıp tapınanlardır. Bunlardan her grup kendi benimsediklerini yüceltip onunla övündüler. İhtilaf içinde biri diğerini beğenmez oldu. Hakkı değil menfaati önde tuttular. Halbuki Allah’a gerçekten inananlar yalnız O’na kulluk ettiler; şirkin ve tâğûtun çarkına girip dinde ihtilafa düşmediler ve çekişip gruplaşmadılar. Çünkü Allah’ın dini bölünmez bir bütündür. Herkes ona bağlanır, onda bütünleşir.) [bk. 6/159]

33-34. İnsanlar bir sıkıntıya düşünce, Rablerine dönerek O’na yalvarırlar. Sonra (Rableri Allah,) onlara katından bir rahmet (ve rahatlık) tattırdığı zaman da hemen içlerinden bir grup kendilerine verdiğimiz şeylere nankörlük eder, (bunun sebebini başka şeylerde arar.) Böylece Rablerine ortak koşarlar. Hele (şimdilik) sefa sürün bakalım! Yakında (âkıbetinizi) bileceksiniz. [bk. 17/67; 29/66; 31/32]

35. Yoksa onlara bir delil (kitap) indirdik de, o mu (Allah’a) ortak koşmalarını (Allah’ı bırakıp başka varlıklara bağlanmalarını) söylüyor?

36. İnsanlara bir rahmet (iyilik, bolluk) tattırdığımız zaman, sevinip şımarırlar. Kendi işledikleri (günahlar) yüzünden kendilerine bir kötülük erişince de (Allah’ı unutup) umutsuzluğa düşerler. [bk. 11/9-10; 70/20-21]

37. Allah’ın rızkı dilediğine yayıp genişletmekte ve (dilediğine) daraltmakta olduğunu görmediler mi? Elbette bunda, inanan bir toplum için ibretler vardır.

38. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa, (iyilik ve yardımla) hakkını verin. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa ve murada erenlerin ta kendileridir.

39. İnsanların mallarında artış olması için faizle verdiğiniz şeyler,[6] Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince; İşte on(u veren)ler, (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.

40. Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren, daha sonra da (mahşerde) diriltecek olan Allah’tır. Ortak (koştuk)larınız içinde, bunlardan birini yapan var mıdır? O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

41. İnsanların bizzat kendilerinin kazandıkları (günahlar ve cehaletleri)[7] yüzünden, karada ve denizde fesat (maddî mânevî bozulmalar, afet ve felaketler) çıktı (çıkar da). Bu ise yaptıklarının bir kısmını(n cezasını Allah’ın dünyada) onlara tattırması içindir. Olur ki onlar, (bu sayede kötü hallerinden) dönerler.

42. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın. Onların çoğu (Allah’a) ortak koşanlardan idi.”[8]

43. Geri çevrilmesi asla mümkün olmayan (ecel), Allah tarafından, bir gün erişmeden önce, yüzünü dosdoğru dine (İslâm’a) yönelt. O gün (kıyamette insanlar, cennet ve cehenneme gitmek üzere) bölük bölük ayrılırlar.

44. Kim küfre saparsa, küfrü/inkârı kendi aleyhinedir. Kim de sâlih amel işlerse, kendileri için (cennetteki yerlerine) hazırlanmış olurlar.

45. Çünkü (Allah), iman edip sâlih ameller işleyenleri lütf u keremi ile mükâfatlandırır. Elbette O, inkâr edenleri sevmez.

46. O’nun (kudretinin) delillerinden biri de rüzgarları (yağmurun) müjdecisi olarak göndermesidir ki size rahmeti (ile nimeti)nden tattırsın, gemiler emriyle ak(ıp git)sin, siz de O’nun lütfundan (rızık) arayasınız ve (verdiklerine) şükredesiniz.

47. (Resûlüm!) Andolsun ki biz, senden önce de birçok peygamberi kavimlerine gönderdik ve onlara açık deliller getirdiler. Biz de, o (inanmayıp) suç işleyenlerden intikam aldık. (Çünkü) mü’minlere yardım etmek üzerimize bir hak olmuştur. [bk. 10/103]

48. Rüzgarları gönderen Allah’tır. Onlar, (yağmur yüklü) bir bulutu kaldırıp yürütür. Derken (Allah) gökte onu dilediği gibi yayar, parça parça eder. Sonuçta onun arasından yağmur tanelerinin çıktığını görürsün. Artık onu dilediği kullarına ulaştırınca, derhal onları bir sevinç alır.

49. Halbuki onlar, daha önce o (yağmur), kendilerine indirilmezden evvel ümitlerini kesmişlerdi.[9]

50. İşte şimdi bak, Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeri, ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri de diriltecektir. O her şeye kâdirdir.

51. Andolsun ki sıcak, kavurucu bir rüzgar göndersek de o (ekinleri)ni sararmış görseler, ondan sonra kesinlikle (Allah’a karşı) nankörlük etmeye başlarlar.

52. (Ey Resûlüm!) Bunun için sen, (kalpleri) ölülere (söz) dinletemezsin. Hele arkalarını dönüp giden sağırlara (hiç) duyuramazsın.

53. Sen (kalp gözleri) körleri de, sapıklıklarından (ayırıp) doğru yola iletici değilsin. Sen, âyetlerimizi ancak iman edecek olanlara duyurabilirsin. Onlar da müslüman olur (selamete erer)ler.

54. Sizi, zayıf (meni/sperma)dan yaratan, sonra diğer zayıflığın (cenin ve sıbyanlığın) ardından size kuvvet veren (geliştiren), sonra kuvvetin ardından (yeniden) size bir güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. (O) dilediğini yaratır ve O, hakkıyla bilendir, kâdir-i mutlaktır. [Erzel-i ömr için bk. 16/70]

55. Kıyamet kopacağı gün, günahkârlar, (dünyada ve kabirde) bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar, tıpkı bunun gibi (dünyada da yalan söylüyorlar, haktan) dönüyorlardı. [bk. 20/103; 23/ 113; 79/46]

56. Kendilerine ilim ve iman nasip edilenler de: “Andolsun ki siz, Allah’ın kitabındaki (yazılıp takdir edilen) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyor (ve inanmıyor)dunuz.” derler.

57. Artık o gün, zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecek ve onlardan tevbe edip hoşnutluk dilemeleri istenmeyecektir.

58. Gerçekten biz, bu Kur’an’da, insanlara her çeşit temsiller getirdik. Andolsun ki (Resûlüm!) Eğer onlara bir âyet getirsen, o küfre sapanlar yine kesinlikle: “Siz ancak boş/saçma şeyler ortaya atıyorsunuz.” derler. [bk. 6/111; 10/96-97; 15/14-15]

59. İşte Allah, (kendisini ve hakikatleri) bilmeyenlerin kalplerini böyle mühürler.

60. (Resûlüm!) Sabret. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. İnanmayanlar seni (sabırda) hafif görmesin(ler).


[1] Beydâvî; Celâleyn; Elmalılı, V, 3796.

[2] Bu iki âyet-i kerîme, beş vakit namazın delillerinden biridir. [bk. 17/78; 50/39-40]

[3] Âyet şöyle de ifade edilir: “Gecede uyumanız, gündüzde O’nun lütfundan (rızkınızı) aramanız…” (Beydâvî). Yukarıdaki mânada, gece ve gündüzün hangisinde çalışılırsa, diğerinde uyunacağı ifadesi vardır.

[4] Çünkü köle ve uşak, efendisine ortak ve eşit olamaz. Allah’ın mülk ve mutlak hâkimiyetinde de kullar ortak olamaz.

[5] Âlûsî, XXI, 40. Peygamberimiz (sas.): “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar, sonra onu anne babası yahudi, hıristiyan veya mecûsî yapar.” buyurmuştur. İslâm’a alternatif/karşıt olan her fikir ve davranış küfre ve şirke götürür.

[6] Karşı taraftan, karşılığının daha fazla gelmesi gözetilerek verilen bağış ve hediyeler de faiz sayılmaktadır. Bu âyet, faiz konusunda birinci merhaledir (Beydâvî; Elmalılı, V, 3829). [Diğerleri için bk. 2/278-279; 3/130]

[7] Yani şirk, ahlâksızlık, çeşitli nefsî hareketler, beşerî ihtiraslar, zimmete geçirme, ihtikâr, kaçakçılık ve benzerleri. [bk. 7/56]      Diğer taraftan insanlar cahilliğinin ve egoistliğinin bir sevki olarak kimyasal maddelerin kullanımı, zehirli atıklar ve ormanların tahribi gibi şeylerle ozon tabakasının delinmesi, atmosferin ısınması, hava, su ve toprağın kirlenmesi gibi şeyler…

[8] Bu âyetin tefsirinde, Elmalılı merhum şöyle der: “Onların ekserîsi müşrikti. Onlar şirk koşmakla, yani Allah’ın hüküm ve hikmetlerine karşı (onları beğenmeyip) kendileri ahkâm koymaya kalkışmakla, Allah’ın emirlerini işlerine karıştırmamaya, Allah’tan kurtulmaya çalıştılarsa da çaresini bulamadılar. Sonunda ister istemez Allah’ın hükmüne boyun eğerek kahrolup gittiler.”

[9]Ve in kânû”, “Ve kad kânû” anlamında tefsir edilmiştir. Diğer mâna şöyledir: “Gerçi onlar, o (yağmur) kendilerine indirilmezden evvel ümitlerini kesmiş iseler de.”