95. Tîn Sûresi

Mekke devrinde nâzil olmuştur. Sekiz âyettir. Tîn, lügatte “incir”, mecâzen onun yetiştiği yer anlamındadır. Tîn’e yeminle başladığından sûre bu adı almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1-2-3-4. Tîn’e ve zeytûne,[1] Sînâ dağına ve şu güven veren şehre (Mekke’ye) andolsun ki biz insanı hakikaten en güzel biçimde yarattık.

5. Sonra onu (isyanı, vahiy yolundan sapması, hep kötü şeyleri düşünüp yapması yüzünden) aşağıların aşağısına çevir(ip indir)dik.

(Allah, insana muhakeme ve irade gücü ve yeteneği vermiştir. Kulağını, gözünü, gönlünü, aklını vahiyden koparıp hevâ ve hevesine bağlayan insan, Allah’a olan nankörlüğü, O’nu inkârı, ilâhî hükümleri tanımaması ve hareketlerindeki isyanı sebebiyle Allah katında hayvanlardan da aşağı olmayı ve cehennemin en alt tabakasına gitmeyi hak etmiştir.) [bk. 7/179]

6. Yalnız iman edip de sâlih (sevaplı) amel (ve hareket)lerde bulunanlar hariçtir. Çünkü onlar için ardı arkası kesilmez bir mükâfat vardır.

7. O halde (ey insan! Bunca delillerden) sonra dîni (hesap gününü) hangi şey sana yalan saydırabilir?

8. Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni (ve hükmü en iyi olan) değil midir?[2]


[1] Bunlar bir görüşe göre incir ve zeytin olarak meyve ismidir. Allah’ın yemini bunların faydasından dolayıdır. Diğer görüşlere göre bunların eski zamanlardan beri bolca yetiştiği yer olan, Filistin’e/Beytü’l-Makdis’e işaret vardır ki bu, bundan sonraki iki âyete daha uygundur. Çünkü buralarda Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Muhammed’in (aleyhimüsselâm) peygamberlik görevleri vardır.

[2]Belâ ve ene alâ zâlike mine’ş-şâhidîn” (Evet, hâkimler hâkimidir, ben de buna şahitlik edenlerdenim) demek Peygamber Efendimiz’in tavsiyesidir (Celâleyn).