40. Mü'min Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 85 âyettir. 56-57. âyetleri Medine döneminde inmiştir. Sûre, adını 28. âyette geçen aynı kelimeden almıştır. Bir diğer adı da “Gâfir”dir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Hâ, Mîm.[1]

2-3. Bu Kitab’ın indirilmesi, mutlak galip ve (her şeyi) hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan, hem de lütuf sahibi olan Allah tarafındandır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.

4. Allah’ın âyetleri hakkında, küfre sapan/nankörlük edenlerden başkası mücadele etmez. (Resûlüm!) Şimdi onların şehirlerde (rahatça) gezip dolaşması seni aldatmasın (zamanı gelince onların cezaları ihmal edilmez).

5. Onlardan önce Nuh kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) yalanladı. Her ümmet, peygamberlerini yakala(yıp öldür)meye kastetti. Hakkı giderip yerine batılı koymak için mücadele edip durdular. Ben de onları (azabımla) tutup alıverdim. (İşte bak) benim azabım nasıl oldu?[2]

6. Böylece inkâr edenlere karşı Rabbinin: “Kesinlikle onlar ateş ehlidir.” (şeklindeki) sözü gerçekleşti.

7. Arşı taşıyanlar ve onun etrafındaki (tavaf eden melek)ler, Rablerini hamd ile tesbih ederler.[3] O’na iman ederler ve mü’minlerin bağışlanmasını da (şöylece) isterler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kaplamıştır. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru!”

8. “Ey Rabbimiz! Onları ve atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olan (emrine uygun yaşayan)ları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz, mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibi sadece sensin!” [bk. 13/23]

9. “Onları kötülüklerden koru. Sen kimi (bu dünyada) kötülüklerden korursan, o gün, muhakkak ona rahmet etmişsindir. Bu da en büyük kurtuluş (ve saadet)in ta kendisidir.”

10. Kâfir olanlara şöyle seslenilir: “Allah’ın (size olan) gazabı, (artık bugün) kendi kendinize (olan) kızgınlığınızdan daha şiddetlidir. Çünkü siz, (dünyada) imana çağırılıyordunuz da inkâr ediyordunuz.”

11. (Onlar da:) “Ey Rabbimiz! Bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin.[4] İşte günahlarımızı da itiraf ettik. (Acaba bu ateşten) çıkmaya bir yol var mıdır?” derler. [bk. 2/28; 22/66; 45/26]

12. (Onlara denilir ki:) “Bu (azap) şundandır: Bir olan Allah’a (iman ve itaate) çağrıldığınız zaman küfrettiniz (inkâra ya da nankörlüğe saptınız). O’na ortak koşulunca (O’nun yetkisi başkalarına verilince O’na) inandınız. Artık hüküm, O çok yüce, çok büyük (olan) Allah’a aittir.”

13. O (Allah), size (kudretine delâlet eden) alametleri gösteren ve sizin için gökten rızık (sebepleri) indirendir. (Allah’a) yönelen kimseden başkası ibret almaz.

14. O halde kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız Allah’a has kılarak O’na dua (ve ibadet) edin.[5]

15. (O,) dereceleri yükselten, arşın sahibi (olan Allah), o kavuşma gününün dehşetine karşı (insanları) uyarmak için emriyle ruhu (vahyi ve nübüvveti) kullarından dilediğine indirir.

16. O gün onlar, (kabirlerinden) ortaya çıkarlar. Onlar(ın yaptıkların)dan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (O kıyamet günü bütün varlıklar helak olunca Allah buyurur ki:) “Bugün mülk (hükümranlık) kimindir?” (Yine kendisi cevap verir): “Tek ve Kahhâr olan (gücü her şeye yeten) Allah’ındır.”

17. Bugün (âhirette) herkese, kazandığının karşılığı verilecektir. Bugün (kimseye karşı) hiçbir haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı pek çabuk görendir.

18. (Resûlüm!) Onları, yaklaşan (kıyamet) günü için uyar. O zaman, yürekleri (korkudan âdeta) gırtlaklarına dayanır; yutkunup dururlar. Zalimlere ne bir yakın (akraba ve dost) ne de (sözü) dinlenecek bir şefaatçi vardır.

19. (Allah) gözlerin hain (bakış)ını da, göğüslerin gizlediği şeyleri de bilir.

20. Allah, adaletle hükmeder. O’ndan başka yalvarıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemez. Çünkü Allah, (her şeyi) hakkıyla işitendir, görendir.

21. (Onlar) yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur? Onlar, kendilerinden hem kuvvet hem de yeryüzündeki eserler yönünden daha üstün idiler. Öyle iken, Allah onları günahları yüzünden kıskıvrak yakalayıverdi. Onları Allah’(ın gazabın)dan koruyan da olmadı. [bk. 30/9; 46/26-27]

22. Bu (dünya azabı)nın sebebi şudur: Onlara peygamberleri, açık deliller (mucizeler ve dinî, içtimâî hükümler) getirdi, onlar da inkâr ettiler. Bu yüzden Allah kendilerini kıskıvrak yakalayıverdi. Çünkü O’nun kudreti sonsuzdur, azabı pek şiddetlidir.

23-24. Andolsun ki biz, Musa’yı, mucizelerimizle ve apaçık delil ile Firavun’a, (veziri) Hâmân’a ve Kârun’a gönderdik de onlar: “(Bu) bir sihirbazdır, yalancının tekidir.” dediler.

25. (Musa) onlara, tarafımızdan hakkı getirince de: “Onunla beraber, ona inananların oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın.” dediler. (Fakat) kâfirlerin hilesi, ancak boşuna (bir uğraş)tır. [krş. 2/49; 14/6]

26. Firavun: “Bırakın beni, şu Musa’yı öldüreyim de o (kurtulabilecekse) Rabbine yalvaradursun. Çünkü ben onun, dininizi değiştirmesinden yahut bu yerde (ülkede sizlere ve düzenimize karşı) fesat çıkarmasından[6] korkuyorum.” dedi.

27. Musa: “Şüphesiz ben, hesap gününe inanmadığından kendini büyük gören herkesten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan (Allah’)a sığındım.” dedi.

28. Firavun ailesinden (olan ve o ana kadar) imanını gizleyen mü’min bir adam[7] (orada) dedi ki: “Siz, bir adamı sırf ‘Rabbim Allah’tır’ dedi diye (tehlikeli görüp) öldürür müsünüz? Halbuki o, size Rabbinizden açık mucizeler de getirmiştir. Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyor ise, sizi tehdit ettiğinin (en azından) bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah haddi aşan, yalana dadanan kimseyi doğru yola eriştirmez.”

29. “Ey kavmim! Bugün (bu) yerde (Mısır’da İsrâiloğulları’na) galip (kimse)ler olarak hükümranlık sizindir. Fakat (Musa’yı öldürmeniz yüzünden) Allah’ın hışmı bize gelip çatarsa (ondan) bizi kim kurtarır?” (Buna karşı) Firavun: “Size ben, kendi görüşümden başkasını uygun görmüyorum ve ben size, ancak doğru yolu[8] gösteriyorum.” dedi.

30. İnanan (o kimse): “Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için, (evvelki inkârcı) toplulukların (başlarına gelen azap) gününün benzerinden korkuyorum.” dedi.

31. “Nuh kavminin, Âd ve Semûd’un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi. (Yoksa) Allah, (günahsız) kullara hiç (bir şekilde) zulmetmek istemez.”

32. “Ey kavmim! Cidden ben sizin için, o bağrışıp çağrışma, (o birbirinizden imdat isteme) gününden korkuyorum.” [bk. 7/44-50]

33. “O gün arkanızı dönüp kaç (mayı arzu ed)ersiniz. Artık sizi Allah’ (ın azabın)dan koruyacak hiç kimse yoktur. Allah kimi sapıklığa bırakırsa, onu doğru yola getirecek yoktur.”

34. “Doğrusu (Musa’dan) önce Yusuf da size açık deliller (mucizeler) getirmişti; size getirdiği şeylerden (o zaman) şüphelenip durmuştunuz. Nihayet o ölünce, ‘Allah, ondan sonra bir peygamber göndermez.’ demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle sapıklıkta bırakır.”

35. “Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışanlar, gerek Allah nezdinde, gerek iman edenler yanında buğzu/nefreti artırır (nefretle karşılanırlar). İşte Allah, her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler.”

36-37. Firavun (vezirine) dedi ki: “Ey Hâmân! Benim için yüksek bir kule yap. Olur ki ben o yollara (yani), göklerin yollarına erişirim de, çıkıp Musa’nın ilâhını görebilirim. Çünkü ben, onu mutlaka yalancı sanıyorum.” İşte böylece Firavun’un kötü işi kendisine cazip gösterildi ve (doğru) yoldan alıkonuldu. Firavun’un tuzağı elbette yok olacaktı. [krş. 28/38]

(Firavun, yüksek bir kule yaptırarak, çıkıp oradan Hz. Musa’nın Rabbini gözetlemek ve öyle bir şey göremediğini söyleyip onu ve inananlarını yalanlamak, böylece yeni inanacakları da engellemek istiyordu. Sonraki âyet onun çabalarının boş olduğunu ve anlamsızlığını ortaya koyar.)

38. O imanlı (adam) dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki sizi doğru yola ileteyim.”

39. “Ey kavmim! Bu dünya hayatı geçici bir faydalanma (ve eğlence)den ibarettir. Âhiret hayatı ise, doğrusu (işte) asıl (devamlı) durulacak yurt orasıdır.”

40. “Kim bir kötülük işlerse, (ona) ancak o kötülük kadar ceza verilir. (Fakat) erkek ve kadın kim de mü’min olarak sâlih (sevâbı olan) bir iş yaparsa, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız rızıklandırılırlar.”

41. “Ey kavmim! Benim (karşılaştığım) bu ne haldir? Ben sizi kurtuluşa (ve cennete) çağırıyorum, siz de beni ateşe davet ediyorsunuz.”

42. “Siz beni, Allah’a karşı kâfirliğe/nankörlüğe ve kendileri hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben de sizi O çok üstün, çok bağışlayan (Allah’)a davet ediyorum.”

43. “Hiç şüphe yok ki beni kendisine çağırdığınız (putlarınız)ın[9] ne dünyada ne de âhirette (ibadete) davet etme (yetkisi ve bağışlama gücü) vardır. Şüphesiz dönüşümüz Allah’adır. (Hareketlerinde) haddi aşanlar, ateş ehlinin ta kendileridir.” [bk. 35/14]

44. “Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Artık ben işimi Allah’a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kulları(nı) çok iyi görendir.”

45. Nihayet Allah, onu (o imana davet eden adamı), onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu, Firavun taraftarlarını da kötü azap kuşatıverdi (boğulup gittiler).

46. (Onların uğratılacağı azabın biri de) ateştir ki onlar sabah akşam (kabirde, kıyamete kadar)[10] o ateşe arz edileceklerdir. Kıyametin koptuğu gün de: “Firavun kavmini, azabın en şiddetlisine sokun.” (denilir).

47. O vakit, ateşin içinde (inkârcı önderlerle, onlara uyan takım) birbiriyle tartışacaklar. Güçsüzler takımı (dünyada) büyüklük taslayan (Allah’a teslimiyeti küçümseyen önder)lere: “Doğrusu biz (hak dine aykırı işlerde) size uymuştuk. Şimdi siz, bir parçacık (olsun) bizi ateşten kurtarabilir misiniz?” derler.

48. Büyüklük taslayan (güç ve yetki sahibi olan)lar da: “Biz hepimiz onun içindeyiz (biz kendimizi de kurtaramadık). Şüphesiz Allah, kullar arasında kat’î hükmü verdi.” diyecekler. [krş. 2/166-167]

49. O ateşte olanlar, (bu kez de) cehennemin bekçilerine: “(Ne olur!) Rabbinize yalvarın da (hiç olmazsa) bir gün olsun, bizim azabımızı hafifletsin.” derler. [krş. 43/77]

50. (Bekçiler, onlara:) “Size, açık deliller (mucizeler)le peygamberleriniz gelmemiş miydi?” derler. “Evet (geldi).” diye cevap verirler. (Bekçiler de:) “O halde, (kendiniz Allah’a) yalvarın.” derler. Oysa, kâfirlerin yalvarması artık tamamen boşunadır. [bk. 17/15; 67/8-9]

51. Şüphesiz biz, peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında, hem de şâhitlerin (şâhitlik için kalkıp) dikileceği günde, elbette yardım edeceğiz.

52. O gün zalimlere, özür dilemeleri (mazeretleri) fayda ver(meyeceğinden izin de veril)meyecektir. Onlar için sadece lanet ve en kötü yurt (cehennem) vardır. [krş. 77/36]

53. Andolsun ki biz, Musa’ya hidayeti (mucizeleri ve Tevrat’ı) verdik ve İsrâiloğulları’na da o Kitab’ı miras bıraktık.

54. (Bunu onların) temiz akıl sahiplerine, doğru bir yol rehberi ve bir öğüt olarak (yaptık).

55. O halde (Resûlüm! Sen) sabret. Çünkü Allah’ın (zafer) vaadi gerçektir. (Küçük kusurlardan ibaret olan) günahına istiğfâr et[11] ve akşam sabah (devamlı) Rabbini hamd ile tesbih[12] et.

56. Kendilerine (Allah’tan) gelmiş bir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında mücadele eden (ve beğenmeyip içlerine sindiremeyen)ler var ya, (bu) onların içlerindeki asla ulaşamayacakları bir büyüklük (hevesin)den başka bir şey değildir. Hemen sen (onların şerrine karşı) Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, görendir.

57. Elbette, göklerin ve yerin yaratılışı, insanların yaratılışından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu (bu kadarını) bilmezler. [krş. 17/99; 36/ 81-82; 46/33]

58. Kör ile gören; iman edip sâlih amel işleyenler ile kötülük yapan aynı olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz! [krş. 34/18]

59. Hiç şüphesiz (kıyamet) saat(i) kesinlikle gelecektir. Onda asla şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

60. Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, (isteyin) size karşılık ver(ip duanızı kabul ed)eyim. Çünkü bana ibadet/kulluk etmeye karşı kibirlenip (buna) tenezzül etmeyenler, aşağılıklar olarak cehenneme gireceklerdir.” [bk. 2/ 153. krş. 40/47]

(Âyet-i kerîmede duanın kulluk için ne kadar önemli olduğu ifade edilmektedir. Esasen, dua etmek insanın tamamen Rabbine yönelmesi, O’nun dışındaki her şeyden uzaklaşması demektir. Rabbimiz yanında da ancak dua ve ibadetle değer kazanırız (2/ 153, 186; 25/77). Nitekim sevgili Peygamberimiz, “Dua ibadetin özüdür.” buyurmuştur.)

61. Allah, size dinlenmeniz için geceyi, (çalışmanız için de) aydınlık olarak gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır; buna rağmen insanların çoğu şükretmezler.

62. İşte sizin Rabbiniz, her şeyi yaratan Allah’tır ki O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Böyle iken nasıl olup da (O’nu bir olarak tanımaktan) döndürülüyorsunuz?

(Bu âyet-i kerîmede bir uyarı vardır ki o da, Rabbin ancak Allah olmasıdır. Çünkü Rab, Allah olmazsa, O’na karşılık yüceltilen, sevilen ve kendisine bağlanılanlar rab olur.) [bk. 6/102; 9/31; 41/30]

63. İşte Allah’ın âyetlerini (kasten) inkâr etmekte olanlar, (inatla) böyle çevrilir(ler).

64. Yeryüzünü sizin için durulacak bir karargâh, göğü de (üstünüze) bina yapan, size şekil veren, şeklinizi de güzelleştiren, size temiz, helal şeylerden rızık veren (ancak) Allah’tır. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!

65. O, daima diridir. Hiçbir tanrı yoktur, ancak O (Allah) vardır. Dini yalnız O’na has kılın ve ihlaslı kimseler olarak O’na yalvarın. Hamd (sadece) âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. [krş. 40/14]

66. (Resûlüm!) De ki: “Rabbimden bana açık deliller gelmekle, sizin Allah’tan başkasına yalvarıp taptıklarınıza kulluk etmem bana kesinlikle yasak edildi. Hem de ben, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emredildim.”

67. Sizi (atanız Âdem’i) topraktan, sonra (ayrı ayrı) sizi bir meni(deki sperma)dan, sonra alakadan[13] yaratan; sonra bir bebek olarak (sizi dünyaya) çıkaran, sonra yiğitlik çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye yaşatan[14] O’dur. İçinizden kimine de (yiğitlik ve ihtiyarlık çağından) önce ölüm geli(p çata)r. Kiminizin ömrü (belli) bir vadeye kadar uzatılır. (Allah bunları) düşünesiniz diye (yapmakta)dır.

68. Yaşatan ve öldüren O’dur. Bir işin olmasını dilediği zaman, ona sadece“ol” der, o da oluverir.

69. (Resûlüm!) Allah’ın âyetleri hakkında (dil uzatıp) tartışanları görmedin mi? Nasıl da (hakikatleri kabul etmekten ve imandan) yüz çeviriyorlar?

70. (Onlar), o Kitab’ı, peygamberlerimizle gönderdiğimiz şeyleri (mesajları) yalanlayanlardır. Artık (o gün hakikati ve günahların neticesini) bilecekler.

71-72. O vakit, boyunlarında demir halkalar ve zincirler vardır. (Bu halde) sürüklenecekler; (önce) kaynar suda, sonra ateşte yakılacaklar.

73-74. Sonra onlara: “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız (Allah yerine sevip bağlandığınız şeyler) nerededir?” denilecek. Onlar da: “Bizden uzaklaşıp kayboldular. Daha doğrusu bundan önce biz, hiçbir şeye tapmamışız (meğer onların hiçbir hükmü yokmuş)!” diyecekler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşkın halde bırakır. [bk. 2/164-165, 167 ve dipnotu]

75. Bu (hâl), sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenip taşkınlık yapmanız yüzündendir.

76. (Onlara denilir ki:) “İçinde ebedî kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! (Bakın, Hakk’a karşı) kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!”

77. (Resûlüm! İman etmeyenlere karşı) sabret. Çünkü Allah’ın (azap) vaadi gerçektir. Ya onları tehdit ettiğimiz (azab)ın bir kısmını sana gösteririz, yahut seni vefat ettiririz (de o azabı görmezsin. Nasıl olsa) onlar ancak bize döndürüleceklerdir.

78. Andolsun ki senden önce (de birçok) peygamberler gönderdik; onlardan kimini sana anlattık, kimini de anlatmadık. (Bilesin ki) hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadıkça bir âyet (veya bir mucize) getiremez. Allah’ın emri gelince de adalet yerine getirilir. Batıl taraftarları işte böylece hüsrana uğrarlar. [bk. 4/164]

79. Kimine binesiniz ve kiminden de yiyesiniz diye sizin için hayvanlar yaratan (ancak) Allah’tır.

80. Onlarda sizin için (süt, yün, deri gibi birçok) faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki bir ihtiyaca (arzuya) ulaşmanız için (karada) onların üstünde, (denizde de) gemilerin üstünde taşınırsınız. [bk. 16/7; 23/21-22; 43/12-14]

81. (Allah) size, (kudretine ait) âyet (ve delil)leri gösteriyor. Şimdi Allah’ın âyet (ve delil)lerinden hangisini inkâr edersiniz?

82. Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Üstelik onlar, bunlardan hem daha çok, hem de kuvvet ve yeryüzündeki eserler bakımından daha güçlü idiler. (Fakat) kazanmakta oldukları şeylerin kendilerine (hiçbir) faydası olmadı. [krş. 30/9; 40/21; 46/26-27]

83. Peygamberleri kendilerine açık delil (ve mucize)lerle geldiği zaman, kendi yanlarındaki (beşerî) bilgilerle şımar(ıp gururlan)dılar. Sonunda (peygamberleri) alaya aldıkları şey(in cezası) kendilerini (çepeçevre) kuşatıverdi.

84. Artık şiddetli azabımızı görünce: “Allah’ın birliğine inandık ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik.” dediler.

(Çünkü onlar Allah’tan başkalarını yüceltip Allah yerine onlara bağlanıyorlar, hayat tarzlarını Allah’ın gönderdiği kurallara göre değil, sevip bağlandıklarının kurallarına ve bilgilerine göre tertip ve tanzim ediyorlardı.)

85. Ama şiddetli azabımızı gördükleri zaman (son pişmanlık anındaki) inanmaları kendilerine fayda vermedi. Allah’ın kulları hakkında süregelen kanunu (bu)dur. İşte kâfirler (o zaman) orada hüsrana uğrayacaklardır.


[1] Bu ve bundan sonraki altı sûre (40-46) bu şekilde başladığı için, bu sûrelerin hepsine birden “Havâmîm” (yedi hâmîmler) denilir.

[2] Her devirde birtakım insanlar, Allah’ın Rabliğinden uzaklaşmış, küfre sapmış, buna karşılık şeytana ve onun yolundakilere uymuşlardır. Bu yüzden Allah’ın buyruklarına ve onlara uymak isteyen mü’minlere karşı hasım kesilmiş ve onlarla mücadele etmişler, Allah’ın da bir hesabı olduğunu düşünmemişlerdir.

[3]Sübhânallâhi ve bihamdihî” derler (Beydâvî).

[4] Birinci ölüm hali rahimdeki canlanmadan önceki haldir. İkincisi, doğduktan sonraki ölümdür. Birinci dirilme rahimdeki canlanmadır. İkinci diriliş de öldükten sonrakidir.

[5] Dini Allah’a has kılmak; dînin gereğini yerine getirirken onun üzerine nefsin ve dış güçlerin izin verdiği kadarıyla yapabilmek gibi bir gölge düşürmemek, samimi olmak, başka şeyleri gönülden çıkarmaktır. Dinin emirlerini yerine getirmede Allah’ın hâkimiyeti geçerli olmalı ki din Allah’a has kılınmış olsun. [bk. 40/65; 98/5 ve dipnot]

[6] Mukâtil, s. 23.

[7] Bazılarına göre bu mü’min kişi, Firavun’un amcasının oğludur. [bk. 28/20]

[8] Hz. Musa’nın öldürülmesi işini.

[9] Put, Allah’a karşılık önde tutulan, bağlılık gösterilen veya tapılan her şey olabilir, bunu yapanlara da putperest veya müşrik denilir.

[10] Nesefî (Tefsîr), IV, 80-81.

[11] Peygamberlerin istiğfârı hususunda daima, “zenb” kelimesi kullanılır. Bunun mânası, açıkça bir günah ve isyan değildir. Ancak, bu bir yanılma, bir gaflet ve ihmaldir (Nedvî, I, 148). [bk. 47/19; 48/2]

[12] Bu aynı zamanda ümmete bırakılan bir sünnettir ki hem dille hem de fiille yapılır.

[13] “Rahim duvarına asılıp gömülen hücre topluluğu”ndan. [bk. 22/5 ve dipnotu]

[14] Celâleyn.